Prof. Dr. Banu Musaffa Salepçi, “Tüberküloz, aslında ortadan kalkması gereken bir hastalık olmasına rağmen, özellikle hastalığın yoğun olduğu ülkelerden göç alan ülkelerde riske giriyor” diyor.
Halen dünyada pek çok ülkede belirgin derecede yaygın bir hastalık olan tüberküloz solunum yoluyla bulaşan bir hastalık. Özelikle hastalığın yaygın görüldüğü ülkelerde çocukluk çağında mikrobun bir şekilde alınmasına karşın herkesin hastalanmadığını söyleyen Yeditepe Üniversitesi Kozyatağı Hastanesi Göğüs Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Banu Musaffa Salepçi bunun nedenini şöyle açıkladı: “Mikropla karşılaşan kişilerin yüzde 30-35’inde enfeksiyon gelişiyor. Enfeksiyon olanların hepsinde aktif hastalık olmuyor. Bu kişilerin % 95’i sessiz bir şekilde o mikrobu almış ve ona karşı vücutta bağışıklık gelişmiş olarak ömürlerini sürdürürken % 5’inde aktif hastalık gelişiyor ve aktif hastalık gelişenler de hastalığın bulaşmasından sorumlu oluyor.”
“DGT politikası çok iyi şekilde yürütülüyor”
Tüberküloz sıklığının insidansa yani her yıl tespit edilen yeni vaka sayısına göre değerlendirildiği bilgisini veren Prof. Dr. Salepçi, buna göre tüm dünyada şu anda ortalama insidansın 100 binde 133 olduğunu söyledi.
“Dünya Sağlık Örgütünün hedefinin ise 100 binde 15 olduğunu ve Türkiye’nin o hedefe ulaşmış ülkelerden biri olduğunu söyleyen Prof. Dr. Salepçi sözlerine şöyle devam etti: “2022’de Türkiye’deki insidans 100 binde 14 olarak tespit edilmiş. Bu anlamda çok şanslı olduğumuzu söyleyebilirim. Ancak, Türkiye’de tüberküloz ile savaşın çok iyi şekilde sürdürülmesinin bu sonucu getirdiğini söylemek gerekir. Ülkemizde doğrudan gözetim altında tedavi (DGT) politikası çok iyi şekilde yürütülüyor. Hasta olan kişiler tespit ediliyor ve onların etrafındakiler da kontrol ediliyor.”
Pandemi vaka bildirimini engelledi
Dünya genelinde en yoğun Afrika ve güneydoğu Asya ülkelerinde tüberküloz görüldüğünü söyleyen Prof. Dr. Salepçi, “Şu anda Afrika ülkelerinde 100 binde 208, Güney Doğu Asya’da 100 binde 234 olan insidans Amerika’da 100 binde 31, Avrupa’da 100 binde 25 civarında. Yıllık ortalamalara bakıldığında her ne kadar 2020 yılında bir düşüklük saptansa da bu reel bir düşme değil. Buradaki temel etken pandemi nedeniyle vakaların bildirilmemesinden kaynaklanıyor” diye konuştu.
Hastalığın yaygın olduğu bölgelerden göç alan ülkeler risk altında
Dünya Sağlık Örgütünün “2025 yılında yüzde 50” azalma hedefinin ne yazık ki gerçekleşmediğini söyleyen Prof. Dr. Salepçi tam aksine 2015’te 100 binde 83 olan yıllık insidansın maalesef 2022 yılında 100 binde 95’e çıktığını belirtti.
“Bu durumun genel anlamda küresel sağlığa gölge düşürmeye devam ettiğini ve özellikle hastalığın yaygın olduğu bölgelerden göç alan ülkelerin risk altında olduğunu söyleyen Prof. Dr. Salepçi, sözlerine şöyle devam etti: “Şu anda dünyada 2022 yılındaki tüm tüberküloz vakalarının 2/3’ünden fazlası Hindistan, Endonezya, Çin, Filipinler, Pakistan, Nijerya, Bangladeş ve Kongo’da tespit edilmiş. Dolayısıyla bu ülkelerden göç alan ülkelerde de risk giderek artıyor.”
Bu belirtilere dikkat: Öksürük, ateş, gece terlemesi, kilo kaybı…
Tüberkülozun birçok akciğer hastalığına benzer belirtiler gösterdiğini söyleyen Prof. Dr. Salepçi, “Hastalık solunum yoluyla alındığı için mikrop önce akciğerlere geliyor, oradan da kan yoluyla tüm organlara dağılabiliyor. Öncelikle akciğerlere ait öksürük, balgam, balgamda kan görülmesi gibi belirtilerin yanı sıra ateş, halsizlik, kilo kaybı, iştahsızlık ve gece terlemesi gibi genel belirtiler de eşlik ediyor. Özellikle bu belirtilerle gelen kişilerin etrafında tüberküloz hastası varsa mutlaka tüberkülozdan şüphelenilmeli” dedi.
Bağışıklık sistemi baskılanan kişiler daha riskli
“Tüberküloz mikrobu ile ilk karşılaşma genellikle çocukluk ve gençlik çağında oluyor. Mikropla karşılaşan ve primer enfeksiyon geçiren kişilerin sadece % 5’inde mikrobu aldıktan sonraki 6 ay-1 yıl içinde aktif hastalık gelişirken % 95’inde aktif hastalık gelişmeden sessiz enfeksiyon olarak kalıyor. Bu kişilerin de % 5’inde daha ileri yaşlarda bağışıklık sistemini baskılayan hastalık oluşması veya ilaçların kullanılması sonucu vücutta uyur durumda olan mikropların uyanması aktif tüberküloz hastalığına yol açıyor” ifadelerini kullanan Prof. Dr. Salepçi, “Tüberküloz açısından en riskli grubu HIV pozitif hastalar oluşturuyor.
Bunun yanında uzun süreli kortizon veya bağışıklığı baskılayıcı ilaç kullanmak zorunda olan romatoloji hastaları da bu grupta yer alıyor. Ayrıca, kanseri olan, diyabet gibi kronik hastalığı olan kişiler, organ nakli sürecinde olan ve nakili gerçekleşmiş hastalar da risk grubunda yer alıyor. Bu kişiler hem hastalığa daha kolay yakalanabiliyor hem de hastalığı daha ağır geçirebiliyor” dedi. Prof. Dr. Salepçi, kovid ve tüberküloz birlikteliği ile ilgili de yayınların bulunduğunu ve buna göre de her iki hastalığın birbirinin riskini artırdığını sözlerine ekledi.
“Tüberküloz tedavi edilebilir bir hastalık”
“Öncelikle etkeni yani aktif hastalığı olan hastanın teşhisini koyup tedaviye başladığımızda, direnç gelişmeksizin tedavi edebilirsek bulaştırıcılığı ortadan kaldırmış oluyoruz” diyen Prof. Dr. Salepçi tedavinin başarıya ulaşması için dikkat edilmesi gereken noktaları sıraladı: “Tüberkülozun yaklaşık altı aylık ilaç kullanım süresi var. Her ne kadar bu ilaçların kullanımı hasta açısından zor olsa da düzenli ilaç kullanımı şart. Bununla birlikte her vaka bu sürece uyum sağlayamayabiliyor. Ancak bu durum hasta açısından ciddi tehdit oluşturuyor. Çünkü bu durumda dirençli vaka haline geliyor ve ömür boyu tedavi sürüyor. Beraberinde dirençli vakanın bulaş riski de artıyor.
“En önemlisi bulaşın önlenmesi”
Tüberkülozdan korunmada aşılamanın çok önemli olduğunun altını çizen Yeditepe Üniversitesi Kozyatağı Hastanesi Göğüs Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Salepçi, sözlerine şöyle devam etti: “Bugün dünyada halen insidansın düşük olduğu bazı Avrupa ve Amerika ülkelerinde aşılama yapılmıyor. Bizim ülkemizde insidans 100 binde 14 olmasına rağmen aşılama devam ediyor. Aşılama dışında periyodik kontrollerin yapılması, şüpheli bir vaka olduğunda bunun erken teşhis edilmesi ve bu vakanın etrafındaki kişilerin hemen kontrolden geçirilip bulaşın engellenmesi çok önemli. Tüberküloz zaten bildirimi zorunlu bir hastalık. Bu nedenle teşhis konulduğu anda bildirimi yapılıyor ve o hastayla yakın teması olan kişiler kontrolden geçiriliyor. Türkiye’de tüberküloz kontrolü çok düzenli bir şekilde uygulanıyor.”
Hijyen ve güçlü bağışıklık sağlanabilmeli
Sosyo-ekonomik düzeyi düşük olan, iyi beslenemeyen, hijyeni iyi olmayan, kalabalık yaşayan gruplarda hastalık daha yaygın diyen Prof. Dr. Salepçi “Dolayısıyla, öncelikle hastalığa yakalanmamak için şartların, ortamın iyileştirilmesi gerekiyor. Tüberküloz mikrobunun önemli bir özelliği de maalesef iyi havalanmayan, ışık almayan ortamlarda 6 aya kadar canlı kalabilmesi. O yüzden tüberküloz geçirmiş birinin kaldığı oda iyi havalandırılmazsa ve iyi ışık almazsa daha sonradan o odaya giren kişiler bile bu süreç içinde tüberküloza yakalanabilir. Bu konuda bilgi ve bilinç artırılmalı” diye konuştu.