Sabancı Holding Yönetim Kurulu Başkanı Güler Sabancı, Adana’da düzenlenen Türkiye İnovasyon Haftası’nın açılış konuşmasını yaptı.
Sabancı konuşmasında şunları kaydetti; “Dünya ve insanlık, büyük bir değişim içinde. Dünyada katma değer zincirleri baş döndürücü bir hızla hem entegre oluyor, hem biçim değiştiriyor. “Yepyeni teknolojiler, hizmetler sektörü ile sanayi sektörü” arasındaki sınırları silmek üzere.
Önüne geçilemez ve dönüştürücü etkileri olan üç ana trend var: Şehirleşme ve iklim değişikliği, kadınların her alanda artan katılımı ve dijitalleşme. İş dünyası olarak, bu değişime ayak uydurmak için bu ana akımların etkilerini anlamaya ve fırsata çevirmeye çalışıyoruz. Hepimiz, daha fazla geleceği düşünerek, gelecek nesillerin ihtiyaçlarını şimdiden öngörmeye çabalıyoruz”.
Şehirleşme ve iklim değişikliği
Sabancı konuşmasını şöyle sürdürdü; “Geçtiğimiz haftalarda IMF Başkanı Christine Lagarde yaptığı bir konuşmada “tavuklar gibi kızaracağız” dedi. Ne yazık ki, iklim değişikliğinden dolayı kızaracak ülkelerin arasında bizim de olacağımız görülüyor. Yapılan çalışmalar gösteriyor ki, Türkiye bu bağlamda, İspanya, Yunanistan, İtalya gibi ülkelerle birlikte kendi kuşağında en çok etkilenecek ülkeler arasında. Yapılan öngörüler, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da ısının 7 derece artacağı yönünde. İklim değişikliğinin, enerjiden, altyapıya, sağlık sektöründen turizme birçok sektöre de doğrudan etkisi olacak.
Bu konuyu nasıl fırsata çeviririz? İnovasyon ve teknolojiyle buradaki değişim ve dönüşüme nasıl katkı sağlayabiliriz? Buna çalışmalıyız.
Ayrıca şehirleşme ve iklim değişikliği ile birlikte ortaya çıkan bir başka akım ise; elektrifikasyon. Kentleşmeyle birlikte elektrifikasyon enerji talebini artıracağından, hem verimlilik yatırımlarını hem de akıllı şebeke ve akıllı konut uygulamalarının hızını yükseltecektir. Nüfusu daha genç ve kentleşme hızı daha yüksek olan ülkemizde bu gelişmenin ivmesinin de daha yüksek olması bekleniyor.
Bu gelişmelerin yansımalarını iş modellerinde görüyoruz ve görmeye devam edeceğiz. Örneğin; DHL artık teslimatlarını insansız hava araçları ile yapabiliyor. Dronelar, belirlenen yazılımla bildirilen adrese uçuyor ve iniş yaparak teslimatı gerçekleştiriyor. Böylece daha az karbon salınımı mümkün oluyor.
Solar Impulse, tek damla yakıt kullanmadan, sadece güneş enerjisiyle dünya turunu tamamlama yolunda. Ve gururla paylaşmak isterim ki, Solar Impulse’ın Türkiye’den tek destekçisi ise, Brisa”.
Kadınların artan katılımı
Sabancı, inovasyon ve kadının artan katılımı arasındaki ilişkiye de konuşmasında değinerek şunları söyledi; “Etki alanı genişleyen akımlardan ikincisi; kadının her alana daha da artan katılımı. Gerek tüketici, gerekse de çalışan ve üreten olarak kadının ekonomideki rolü, hem ülkemizde hem de dünyada giderek güçleniyor. İnovasyon penceresinden baktığımızda, artan eğitim ve iş hayatı katılım oranları ile kadın hem yeniliği üreten hem de karar alıcı olarak bunu talep eden bir role sahip. Şirketler, kurumlar kadının beklentilerine yanıt vermek adına inovasyonun peşinden koşmak durumundalar. Ancak diğer boyutuyla, 20’inci yüzyılın sonuna kadar alınmış patentlerin sadece yüzde 10’luk kısmının kadınlara ait projeler olduğunu görüyoruz. Bu durumun, kadınların lehine değiştiği günleri görmeyi temenni ediyorum!”
Teknolojik inovasyon
Güler Sabancı dijitalleşme ve inovasyon konusunda ise; “Dijitalleşen çağımızda, kurumların kendilerini rekabetle, meydan okumayla karşı karşıya bulmaları tamamen anlık gerçekleşiyor. Mevcut işlerin yaşam döngüleri çok kısaldı. Bilgi uygarlık tarihi boyunca hiç olmadığı kadar ulaşılabilir durumda. Dünyadaki teknolojik değişimlerin de etkisiyle iş yapış biçimleri hızla farklılaşıyor. Örneğin; artık bir yerden bir yere giderken taksi aramak zorunda değiliz. Telefona Uber uygulamasını indiriyorsunuz. Gideceğiniz yeri belirtiyorsunuz ve uygulamaya kayıtlı bir şoför sizi gideceğiniz yere götürüyor. Cebinizde para olması da şart değil. Sistemde kayıtlı kredi kartınızdan ödeyeceğiniz tutar çekiliyor. Uber’in kullanılabildiği dünyanın yüzlerce şehri arasında İstanbul da bulunuyor. Adana da yenilikleri seviyor. Belki yakında Adana da bu sisteme dahil olur.
Düşünce sınırlarımızı zorlaması için sizinle de paylaşmak isterim. Kısa süre önce, disiplinler arası eğitim sistemiyle öne çıkan MIT’deki Media Lab’in 30.yılı dolayısıyla Amerika’da bulundum. 1985’te kurulan ve dijital dönüşüme birçok alanda öncülük etmiş olan MIT Media Lab bugünlerde robotics ve biyoloji konularına odaklanmış durumda. Kimyanın yerini biyoloji aldı. Artık biyolojik araştırmaların maliyetleri makul duruma geldi. Dolayısıyla, artık ilerlemelerin daha hızlı gerçekleşmesi mümkün olacak. MIT Media Lab araştırmacıları, 2000’li yıllardan bu yana, kullanıcıların hareketlerini ölçümleyen sensörler, 3 boyutlu etkileşimi, duyuları ve duyguları olan sanal varlıkları yaratan sistemler, NetSound gibi internet üzerinden bir senfoniyi dakikalar içerisinde üreten projeler üzerine odaklanıyorlar. Ayrıca, dünyaya duyguları tanıyan ve bunlara tepki veren bilgisayarları burası hayata geçirdi.
Araştırmacılar aynı zamanda, beyin akımlarını analiz ve hassasiyetle kontrol edecek ileri teknolojiler geliştirerek; Parkinson ya da ağır depresyon gibi ruhsal ve zihinsel değişim durumlarına yol açan çeşitli hastalıkların tedavisi için sinir sistemi üzerinde de çalışmalar yürütüyorlar. Tüm bu çalışmaların ortak hedefi ise, insana daha iyi bir yaşam kalitesi sunmak. Yıllar içerisinde, çalışma alanları değişse ve çeşitlense de, MIT Media Lab’de bir şey değişmiyor: kimsenin aklına gelmeyen sorunun sorulmasını, teşvik eden bir ortam” dedi.
Sabancı sözlerinin şöyle sürdürdü; “Amerika’nın önde gelen 265 sanayi şirketinin ortak organizasyonu olan Industrial Research Institute, yakın tarihli bir raporunda, geçen 50 yılda ABD’de kaydedilen ekonomik büyümenin en az yarısının teknolojik inovasyonla gerçekleştiğini söylüyor. Boston Consulting Groupda yakın zamanda bir rapor hazırladı. Bu raporda; tüm dünyada şirket satın alımlarının altında yatan trendler açıklandı. Bu trendlerden biri, “inovasyon konusunda geri kalan büyük şirketlerin, yenilikçi önerilere sahip küçük şirketleri satın alarak inovasyonu bünyelerine katmaları” olarak ifade edildi. Yine Boston Consulting Group’un 2014 En Inovatif Şirketler Araştırması, yöneticilerin bir önceki yıla göre inovasyona % 60 daha fazla yatırım yapmayı planladıklarını gösteriyor.
Gelişmiş ülkelerin yaklaşım ve başarıları gösteriyor ki inovasyon, global ölçekte ekonomik kalkınmanın yegane itici gücü. Peki biz bu tablonun neresindeyiz?
Her yıl Dünya Fikri Haklar Örgütü (WIPO) tarafından Küresel İnovasyon Endeksi açıklanıyor. Eylül ayında ülkelerin 2015 inovasyon notları belli oldu. Türkiye 141 ülke arasında 58’inci sırada yer aldı. İsviçre, İngiltere, İsveç, Hollanda ve ABD dünyanın en inovatif ülkeleri olarak listelendi. Rapordan dikkat çeken bir sonuç şu ki; gelişmekte olan ülkelerde kanun yapıcılar, sağlam bir inovasyon ortamına zemin hazırlayarak büyümeyi hızlandırabiliyor. Bilgisayar yazılım harcamalarının GSYİH oranında ülkemiz dünyada sekizinci sırada yer alıyor. Türkiye yerel rekabetin yoğunluğunda 9’uncu sırada, yatırımcıların korunmasında 13’üncü sırada yer alıyor. İş dünyası tarafından finansmanı sağlanan Ar-Ge harcamasında ülkemiz 21’inci sırada yer alıyor. Patent başvurularının GSYİH oranında, 13’üncü sıradayız. Marka başvurularında ise 141 ülke arasında beşinciliği elde ettik. Kat edecek çok yolumuz var fakat yeniliğe açıklıkta büyük bir potansiyele sahibiz.
Ulusal Bilim, Teknoloji ve Yenilik Stratejisi ve Ar-Ge Merkezleri Kanunu gibi düzenlemelerle inovasyon anlayışı ülkemizde yerleşmeye başladı. Bugün ülkemizde Ar-Ge merkezi sayısı 200’ü geçti. Bu atılımların hız kesmeden devam etmesi gerekiyor. İnovasyon alanında en önemli rol, temel araştırmadan uygulamaya geçişte, üniversite ve sanayi aktörlerindedir. Bilgiye dayalı ekonomilerde üniversiteler, az önceki MIT örneğinde olduğu gibi, yeni ve inovatif teknoloji ve ürünlerin kaynağıdır. Tabii ki buradaki en büyük değer de, gençlerdir ve onların taze bakış açılarıdır.
Üniversite-Sanayi işbirliği geleneksel yaklaşımdaki algılamadan daha kapsamlı bir ekosistemdir. Bu ekosistemde Ar-Ge merkezlerinden teknoparklara, araştırma raporlarından fikri mülkiyet politikalarına çok geniş bir perspektif ve çok çeşitli paydaşlar bulunuyor.
Pazar günü, seçim sürecini tamamladık. Seçim sonuçlarının tekrar ülkemize hayırlı olmasını diliyorum. Seçmen AK Parti’ye tek başına hükümet etme ve birlik ve beraberliği yeniden tesis etme görevi verdi. Bir an önce seçim sürecini geride bırakıp, hükümetin göreve başlamasını bekliyoruz. Bu dönemde birlik ve beraberlik içinde çalışmalıyız. Kaybedecek vaktimiz yok. İlk yüz günde yapılacak reformları dört gözle bekliyoruz. Son yıllarda girişimciliğe, yenilikçiliğe, araştırmaya destek veren bir ortam yaratılmaya çalışılıyor. Araştırma altyapısında çok yol alındı. Ancak, yeni dönemde de desteklerin kesintisiz ve planlı devam etmesini bekliyoruz”.
Sabancı Topluluğu’nda inovasyon kültürü
Güler Sabancı, Sabancı Topluluğu’nun inovasyon yaklaşımını se şöyle anlatı; “İnovasyon, bir kültür meselesidir. Her kültür de, gelişebilmek için ideal ortama ihtiyaç duyar. Şirketlerde bu kültürün yaratılması için, öncelikle liderlerin bunu istemesi, talep etmesi ve teşvik etmesi gerekir. Biz de vizyonumuzda da olan “fark yaratmak” anlayışını mümkün kılmak için yeni fikirlerin yeşereceği ortamları oluşturmak için çalışıyoruz.
Yenilikçi fikirleri, inovasyon süreçlerimizle, somut başarılara dönüştürmek için çalışanlarımız için “doğru iklimi” sağlamaya çalışıyoruz. Biz farklı sektörlerde, farklı işkollarında çalışan bir grubuz. 2004 yılında Holding yönetimi olarak, inovasyonun süreçlerimize entegrasyonu konusunda bir irade ortaya koyduk. Şirketlerimize, kendi faaliyet alanlarında, inovasyon konusunda en faydalı olacak danışmanları seçmeleri için olanak sağladık. Ardından, her şirketin kendi inovasyon yol haritasını, kısa ve uzun vadeli hedeflerini, plan ve projelerini paylaşmalarını istedik. Bu sürecin son halkası olarak da, her yıl, iç ödüllendirme sistemimiz olan Altın Yaka Ödülleri’nde inovasyon kategorisinde çalışanlarımızı ve şirketlerimizi ödüllendiriyoruz.
Dolayısıyla, bizim Sabancı Topluluğu olarak deneyimimiz; inovasyonun içselleştirilmesinin; üst yönetimin inovasyon kültürünü sahiplenmesi, teşvik etmesi, takip etmesive ödüllendirmesi ile mümkün olduğunu gösteriyor. Liderlik bunu isteyecek, sahiplenecek; ekip motive olacak ve heyecan duyacak; takip edilecek ve ödüllendirilecek. Ancak bu şekilde, inovasyon anlayışı kurumlarda derinleşebiliyor ve değer yaratmaya, büyümeye katkı sağlayabiliyor.
2004 yılında başladığımız bu yolculukta birçok başarılı proje, süreç ve yaklaşım geliştirdik. Birkaç örnek vermek gerekirse; Kordsa Global ve Sabancı Üniversitesi işbirliğinde İstanbul Teknopark’ta temellerini attığımız Kompozit Teknolojileri Mükemmeliyet Merkezi üniversite-sanayi işbirliğinin önemli örneklerinden biri olacak. Adana’da kurulu Temsa Global fabrikamızda ürünlerimiz tamamen Türk mühendislerince, müşterilerimizin ihtiyaçları doğrultusunda geliştiriyor. Örneğin; bu ay sonunda ilk elektrikli otobüsümüzün lansmanını gerçekleştireceğiz. Yine yakın zamanda; Kordsa Global 215 Ar-Ge merkezi arasında tüm sektörler genelinde birinci oldu.
Türkiye, nasıl inovasyonla geleceğe koşabilir? Bu soruların cevaplarını hep birlikte arıyoruz, aramalıyız. Değişen dünyada ve zorlu rekabette, kurumların varlıklarını sürdürebilmesi için güncel bilgiye ulaşması yeterli değil. Yeni bilgiyi üreten, sürekli yenilenen, teknolojiyi sadece tüketmeyen, geliştiren, ürün ve hizmetlerini çeşitlendirenler rekabetin kazananı olabiliyor.
2023 hedeflerine doğru dünyanın en büyük ilk 10 ekonomisi arasında yer almaya kararlı Türkiye’nin, global rekabette gücünü ortaya koyması ve orta gelir tuzağından kurtulmasının yolu, ancak kaliteli inovasyon ekosisteminin geliştirilmesiyle ve inovasyon kültürünün DNA’mıza işlemesiyle mümkün olacaktır”.