“İklim krizinin etkilerini onarıcı tarımla aşabiliriz” 

İklim krizi nedeniyle tarım sektörünün genelinde olduğu gibi, yağlı tohumlarda da ciddi verim düşüşleri yaşanıyor. Cargill, global sürdürülebilirlik taahhütleri doğrultusunda bilimsel ve onarıcı tarım uygulamalarıyla küresel ısınmanın etkilerini azaltmak ve verimliliği artırmak için çalışıyor.

Dünyada 2023 yılı itibarıyla yaklaşık 733 milyon kişi açlıkla mücadele ediyor. Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) raporlarına göre 2050 yılına geldiğimizde dünya nüfusu 9,1 milyara ulaşacak ve artan küresel nüfusu beslemek için gıda üretiminin 2050’ye kadar % 70 oranında artması gerekecek.

Gıda üretiminin temel taşı tarım. Bitkisel yağlar ise küresel gıda sisteminin ve sağlıklı bir beslenme rejiminin en önemli unsurlarından biri. Dünya genelinde bitkisel yağlara yönelik talep 1960’tan bu yana önemli ölçüde arttı. Soya yağı üretimi 10 katına, palm yağı üretimi ise tam 25 katına çıktı. Bu nedenle dünyadaki ekili alanların % 37’sini yağlı tohumlar oluşturuyor.

Gıda güvenliği tehdit altında

Küresel ısınma sebebiyle ekosistem ve biyoçeşitliliğin azalması, sıcak hava dalgaları, aşırı soğuklar ve yağış dengesizlikleri gibi iklim değişiklerindeki artış tarım sektörünü risk altına sokuyor. Düzensiz iklim olayları tarım ürünlerinde verim kaybına neden olurken, gıda üretimini tehdit ederek gıda güvenliği sorunlarına da yol açıyor. Küresel ısınmanın olumsuz etkilerinin en belirgin hissedileceği bölge olan Akdeniz kuşağında yer alan Türkiye’de bu etkiler şimdiden bariz şekilde gözlemleniyor.

Meteoroloji Genel Müdürlüğü’nün (MGM) verilerine göre 2023 yılında ekstrem hava olayları bir önceki yıla göre % 45 artarak 1.475’e ulaştı. Türkiye’de kişi başına düşen yıllık kullanılabilir su miktarı da 20 yılda yaklaşık % 20 azaldı. 1920-2000 döneminde yılda ortalama bir veya iki kez görülen obruk oluşumu, günümüzde 40’a çıktı. Bugün Türkiye’de tespit edilen 2.240 obruk bulunuyor. Bu durum değişen iklim koşullarının doğrudan bir sonucu.

İklim krizi, nüfus artışı ve artan su kıtlığı gıda arzı üzerinde baskısını artırmaya devam edecek; zira kullanılan tatlı suyun çoğu (ortalama % 70) tarım için kullanılıyor. Ülkemizde tarımsal sulamanın % 75’inin damla sulamaya göre çok daha fazla kayba yol açan geleneksel yöntemlerle yapılması su kıtlığı riskini artırıyor.

Birleşmiş Milletler Dünya Su Gelişimi Raporu’na göre 2050 yılına gelindiğinde küresel su talebi % 55 oranında artacak ve dünya nüfusunun yarısından fazlası yılın en az bir ayı yeterli suya sahip olmayan bölgelerde yaşayacak.

İklim krizi verimliliği düşürüyor 

Cargill Gıda META (Orta Doğu, Türkiye ve Afrika) Yenilebilir Yağlar Ürün Grubu Direktörü Sonat Akat, iklim krizi ile birlikte gıda güvenliğinin tehlikeye girdiğini belirtiyor. Hükümetler arası İklim Değişikliği Paneli’nin (IPCC) en yüksek ısınma senaryosuna göre dört ürün grubunun (kaba tahıllar, yağlı tohumlar, buğday ve pirinç, küresel ekim alanının yaklaşık % 70’ini oluşturuyor) verimliliği 2050 yılına kadar ortalama % 17 azalacak. Akat’a göre, 2050’den sonra risk daha da artacak. İklim krizi nedeniyle tarım sektörünün genelinde olduğu gibi, yağlı tohumlarda da ciddi verim düşüşleri yaşanacak.

Akat bu konuda şunları söylüyor: “Önümüzdeki 30 yıl içinde dünyanın birçok yerinde mısır rekoltesi azalacak. Avrupa Komisyonu’nun verilerine göre, dünya kanola tohumu üretiminin yıllık % 4 oranında daralması bekleniyor. AB ülkelerinde üretim son beş yılda % 12,7 azaldı. Aynı dönemde AB’de ayçiçeği verimi de % 3 oranında düştü. Bulgaristan, Romanya ve Ukrayna gibi ülkelerde olumsuz hava koşulları nedeniyle % 50’ye varan verim kayıpları yaşandı. Türkiye’deki ayçiçeği üretiminin % 45’inin üretildiği Trakya’da verim dekarda 80-100 kilogramdan 40-50 kilograma indi”.

Küresel ısınmadan HOSO üretimi de etkilendi

“İklim krizine bağlı olarak, tarımsal üretimdeki ürünlerin hasat sonrasında bakılan Gıda Kodeksi Standartlarında belirlenmiş olan limit değerlerinde değişiklikler görülebiliyor. Bu değişiklikler ürünü kodeks dışına taşıyor ve ürünün ticareti bu durumdan olumsuz etkileyebiliyor. “HOSO adı ile bilinen Yüksek Oleik Asitli Ayçiçek Yağı bunlara bir örnek” diyen Akat HOSO özelinde Cargill tarafından yaptırılan analizleri ise şöyle açıklıyor:

“Cargill olarak, Türkiye’de yetiştirilen ve katma değeri yüksek bir yağlı tohum türü olan Yüksek Oleik Asitli Ayçiçek Yağı Tohumunun 2022 yılı hasadından elde edilen HOSO Yağında Tarım ve Orman Bakanlığı Ankara Gıda Kontrol Laboratuvarı ve Ankara Üniversitesi Gıda Mühendisliği Bölümü Laboratuvarı’nda HOSO Yağ Asidi bileşenlerine ve dağılımlarına ilişkin analizler yaptırdık.

Yapılan analizler stearik asit ve palmitoleik asit gibi iki yağ asidi değerinin, analizi yapılan numunelerin tamamında iklim koşullarına bağlı olarak mevsimsel sapmalar olduğunu gösterdi. Analizlerde, ürünü kaliteli kılan oleik asit seviyesinin çoğu numunede kodeks üst limitlerine yakın veya üstünde olduğu görülse de, stearik ve palmitoleik asit değerlerindeki küçük sapmalar nedeni ile ürün, kodeks dışında kalmakta ve HOSO olarak kabul edilmemektedir. Dolayısı ile başta iç piyasa olmak üzere gıda sektörünün HOSO talebi yerli olarak karşılanamamaktadır.”

“Sürdürülebilir bir gelecek için çalışıyoruz”  

Cargill, Türkiye’nin refahı için dışa bağımlılığın azaltılması, bilimsel ve onarıcı tarım uygulamalarıyla verimliliğin artırılması için çalışıyor. Şirket, Balıkesir, Bursa, Kocaeli ve Sakarya’da bulunan dört fabrikasıyla bisküviden çorbaya, ilaçtan kâğıt havluya, kıyafetten alışveriş kolilerine kadar pek çok üründe kullanılmak üzere gıda ve biyoendüstri sektörü için yüksek oranda yerli ve bitkisel ham madde üretiyor. Yerli üretim ile Türkiye sanayisini destekleyen şirket, beş kıtada 70 ülkeye ihracat gerçekleştiriyor. Aynı zamanda hayvan beslemesi alanında yüksek kaliteli hayvan yemleri ve premiksler üretiyor.

“Gıda sistemimizi bir an önce daha sürdürülebilir ve dayanıklı hale getirmeliyiz” diyen Akat, “Cargill olarak, en büyük etki yarattığımız alanlarda -İklim, toprak ve su ve insan- sürdürülebilirlik konusunda fark yaratıyoruz. Global taahhütlerimiz çok net. Örneğin toprak ve su başlıklarımızda, doğal kaynakları ve biyolojik çeşitliliği koruyor, sorumlu ve daha sürdürülebilir tarım arazisi ve su kullanımı konusunda ilerleme kaydediyoruz. Cargill olarak tesislerimizi modernize etmek ve robotik, otomasyon ve dikey tarım yöntemleri gibi yenilikçi teknolojileri tedarik zincirine taşımak için yatırımlar yapıyoruz. Teknolojiye ve ihtiyaç duydukları diğer kaynaklara sahip olmalarını sağlamak için çiftçilerle birlikte çalışıyoruz” diyor.

1000 Çiftçi 1000 Bereket ile tarımda dijital dönüşüm 

Cargill, global sürdürülebilirlik perspektifi ve taahhütleri doğrultusunda, Türkiye’de 2019 yılında 1000 Çiftçi 1000 Bereket Programını başlattı. Program ile çiftçilerin veriminin ve refahının artırılması, tarımda sosyal ve dijital dönüşümün desteklenmesi, tarlada onarıcı tarım yöntemlerinin yaygınlaştırılması hedefleniyor.

Altıncı yılında 27 ilde, 1 milyon dekara yakın araziye ve 6.700’ün üzerinde mısır, ayçiçeği ve kanola üreticisine ulaşan program kapsamında katılımcılara özel ücretsiz eğitim, dijital tarım araçlarına erişim ve ihtiyaçlarına yönelik danışmanlık hizmetleri sunuluyor. Çiftçiler, tarlalarında hastalık riskini azaltmaya ve toprak kirliliğini önlemeye yardımcı olan özel sulama, gübreleme ve ilaçlama uygulamalarını takip edebiliyor. Bu sayede çiftçiler ürünlerinin çevresel etkilerini azaltırken, toprak sağlığını da koruyor.

1000 Çiftçi 1000 Bereket Programı kapsamında doğru sulama ve bilimsel gübreleme teknikleri, uydudan tarla sağlığı kontrolü ve teknik destek hattı hizmetlerinden yararlanan çiftçiler, 2023 yılında verimde % 24’e varan artış sağladı.

Kadın çiftçilerle daha güçlü bir gelecek

1000 Çiftçi 1000 Bereket, önümüzdeki dönemde programa daha fazla kadın çiftçi dâhil edilmesine odaklanacak. Bu hedef doğrultusunda programa dahil olan 240 kadın çiftçimize ilave olarak 2024 yılında 100 ve sonraki yıllarda bu sayıyı üçe katlama hedefiyle daha çok kadın çiftçinin dâhil edilmesine çaba harcanacak.