Makine İhracatçıları Birliği (MAİB) tarafından paylaşılan makine imalat sanayi konsolide verilerine göre, yılın ilk yarısında Türkiye’nin serbest bölgeler dâhil toplam makine ihracatı 12,5 milyar dolar oldu.
Türkiye’nin makine ihracatı yılın yarısında, geçtiğimiz yılın aynı dönemine göre yüzde 7,9 artarak 12,5 milyar dolar oldu. Türkiye’nin aylık bazda en fazla ihracat yaptığı ülkeler Almanya ve ABD olurken, Haziran ayında üçüncü sırayı alan Rusya’ya yapılan makine ihracatı yüzde 50’den fazla artarak 100 milyon doları geçti.
“Haziran ayında makine ihracatında düşüş yaşadığımız Almanya ve İtalya, aynı zamanda enerji temini ve güvenliği konusunda en fazla sıkıntı yaşayan AB ülkeleri. Uzun yıllardan sonra aylık bazda ilk kez dış ticaret açığı veren Almanya, Rusya’ya yönelik yaptırımlardan yoğun şekilde etkileniyor. Bizde ise tam tersine Rusya’ya makine ihracatı rekordan rekora koşuyor.”
Doğalgaz akışının sekteye uğraması nedeniyle Alman endüstrisinde enerji kesintileri gündeme gelebileceğine işaret eden Karavelioğlu şunları söyledi:
“ABD’nin ardından AB’nin de sıkılaşma politikasına geçmesiyle birlikte Batı’daki makine ve teçhizat yatırımları önemli ölçüde yavaşlayabilir. Ana pazarlarımızda resesyon ihtimali bizi düşündürüyor. Diğer yandan, üretimin coğrafya değişikliğiyle görülür hale gelip, pandemi sürecindeki güçlü ve güvenilir duruşumuzla artan ilginin, sürdürülebilirlik yatırımlarıyla zirve yapacağı yönündeki umudumuzu hâlâ koruyoruz. İhracat artış hızımız yüzde 10 üzerinde tutunabilirse, seneyi bu yılki hedefimiz olan 27 milyar dolara yakın bir yerde kapatabileceğiz.”
“Makineciler yüksek teknolojili ürün gruplarını genişletmeli”
Almanya’nın enerjide dışa bağımlığının devam edeceğine yönelik beklentilerin yapısal bir dönüşümü mecbur kıldığını, bu dönüşümün de orta ve küçük işletmelerin egemen olduğu Alman makine sektöründe daha fazla ithalat anlamına geldiğini belirten Karavelioğlu, “Bu ihtiyaç, tedarik zincirlerindeki kaymanın da etkisiyle Türkiye’ye sipariş olarak yansıyacaktır. Fakat yeni durumda kritik unsur, teknoloji seviyesi daha yüksek makinelerin ihracatı. Batıdaki resesyon korkusu birçok yatırımın askıya alınmasını gündeme getirebilecek olsa dahi, yeşil mutabakat hedefleri doğrultusunda geliştirilen mevzuat kendi rayında ilerliyor.
Üretim hatlarının nitelikli makinelerle revizyonu bir şekilde devam etmek durumunda. Makine ve bilişim sektörlerimiz çok daha yakın çalışmak, işletmelerimiz dijital ve yeşil ürün ihracat mal gruplarını sürekli genişletmek zorunda. Bunun bir başka anlamı da bizim de ülkemizde enerji verimliliğine ve kaynak çeşitliliğine ihtiyacımızın hızla artacak olmasıdır” dedi.
Karavelioğlu enerji dönüşümünün bütün ülkelerde üretim ölçekleri üzerinde ciddi bir tehdit unsuru olduğunu, ham ve yardımcı madde maliyetlerinden başlayarak genel imalat sanayiinin faaliyet yapısını derinden etkileyebileceğini ifade ederek şunları söyledi:
“Resesyon korkusu arz talep dengesizliği ile oluşan spekülatif ortamı yatıştıran bir etki ortaya koysa da küresel siyasi belirsizliklerin körüklediği stoklu çalışma mecburiyeti ortadan kalkacak gibi görünmüyor. Üretimi son iki yılda üst üste yüzde 9 ve yüzde 32 artan makine sektörümüz artık çok daha rekabetçi fakat çok daha fazla işletme sermayesine ihtiyaç duyuyor. Büyümüş ölçekleri muhafaza etmek için dış pazarların yavaşladığı dönemlerde içeride daha fazla iş yapmak mecburiyetindeyiz.
Türkiye’nin makine ve teçhizat yatırımlarında son iki yılda üst üste elde edilen yüzde 21 ve yüzde 24’lük fevkalade artışların tekrarlanması zor ama ihracat eksenli bir büyüme politikası güttüğümüze göre, üretim yatırımlarını anti-enflasyonist tedbirlere rağmen sürdürmenin yollarını da bulmalıyız. Genel imalat sanayii yatırımlarının genelde uzun vadeli yabancı ve hatta dış kaynakla finanse ediliyor olması yatırım iştahını çok çabuk etkileyecektir. Hal böyleyken kendi paramızı kendi makinelerimize yatırmanın yöntemlerini geliştirmek çok da zor olmamalıdır.”
“1 euronun kaç dolar olduğundan çok, kaç TL olduğu önemli”
Dolar ve euro paritesinin eşitlenmesi hakkında değerlendirmelerde bulunan Karavelioğlu, makinecilerin yüksek yerli katma değer oranına vurgu yaparak şöyle konuştu:
“Makina sektörü ihracatının yüzde 70’ini Euro ile ithalatının yüzde 70’ini ise dolarla yapar. Euro kazanıp dolar harcıyor olmak parite zayıfladıkça elbette aleyhte bir durumdur ve sürmesi halinde bizim gibi bütün sektörlerimizin de dolar bazında koydukları yıllık ihracat hedeflerini revize etmeleri gerekecektir. Türkiye makine ihracatında yerli katma değer oranı en yüksek ülkelerden biri. OECD verilerine göre, yerli katma değer oranı yüzde 76 ile Almanya ile aynı düzeyde. Yani dolardan çok, TL’ye ihtiyacımız var. Bu sebeple sektörümüz için 1 euronun kaç dolar olduğundan çok, kaç TL olduğu önemlidir. Bizim istikrarlı ihracat artışına ihtiyacımız var ve paritenin neredeyse eşitlendiği ve resesyon kaygılarının zirve yaptığı bu süreçte, döviz kurlarının TL karşısında doğal seviyelerinde oluşmasının denge yaratıcı bir unsur olabileceğine inanıyoruz.”
“Uzay teleskobu parasına Uzakdoğu makineleri”
Temel hedefi cari fazla vererek kalıcı istikrarın sağlanması olan yeni ekonomi modelini sürdürülebilir kılacak ana unsurun döviz dengesi olduğunun altını çizen Karavelioğlu, yılın ilk yarısında dış ticaret açığının beklenmedik seviyelere yükseldiğine dikkat çekerek ekledi:
“Bu açıkta yüksek enerji ve emtia fiyatlarının etkisi büyük oldu ama sanayimizin makine ithalatındaki artışın da olumsuz etkisi var. Son 12 ayda yabancı makinelere ödediğimiz para 35 milyar doları buldu. Türkiye, Uzakdoğu ülkelerinden gelen makinelere, bu yıl her ay 150 milyon dolar daha fazla ödedi. Bu bölgeden makine ithalatı aynı hızda sürerse, Doğu ülkelerine yıl sonunda ödeyeceğimiz tutar 10 milyar doları aşacak.
NASA’nın James Webb Uzay Teleskobu’nu yapmak için harcadığı parayı, Türkiye her yıl Uzakdoğu makineleri için harcıyor. Döviz dengesi, sürdürülebilirlik ve ömür boyu maliyetler açısından riskli bulduğumuz bu konuda, kamunun, makine kullanıcılarının ve makine imalatçılarımızın ortak bir strateji kurgulamak zorunda olduğuna inanıyoruz.”