Avrasya Gösteri ve Sanat Merkezi’nde gerçekleştirilen Uluslararası Sirha İstanbul Fuarı ikinci gününde de etkinlik ve panelleriyle devam etti.
“Farkında mıyız” adını taşıyan etkinlik alanında düzenlenen panelde konuşan Hagelson Genel Müdürü Soner Alayurt, atık halı konusunun önemine değindi. Alayurt, dünyanın öz kaynaklarının azalmaya başladığını ve Türkiye’de her sene 400 bin ton atık halı çıktığının altını çizerek, “Bu rakam dünyada 30 milyon tondan fazla. Türkiye’nin atığının dörtte biri halıdan oluşuyor. Atık halılar ya toprağa gömülüyor ya da yakılıyor.
Halı tüketiminde dünyada üçüncüyüz. Üretilen halıların yüzde 95’i plastikten üretiliyor. En çok halı üretilen il ise Gaziantep. Eskiden sistem al, yap ve çöpe at şeklindeydi. Artık atık konusunda bilinçlenmeliyiz. Geri dönüşüm sorumluluğumuz artmalı. Evlerde de atık ayrıştırmasını yapmalıyız. Dünyanın geri atığını Türkiye dönüşüme sokuyor. Ancak Türkiye kendi vatandaşından bu kadar geri atık sağlayamıyor” dedi.
“Yılda 931 milyon ton gıdayı çöpe atıyoruz”
Sürdürülebilirlik Akademisi yönetiminde düzenlenen Gıda İsrafına Yönelik World Resources Institute WRI Projesi’nin Türkiye Hareketi panelinde söz alan Metro Kalite Güvence Müdürü Elif Arabacıoğlu, Migros Gıda Ürün Güvenliği Yöneticisi Merve Öztürk, Hiç Urla Kurucusu Duygu Özerson Elakdar ve Eker Pazarlama Müdürü Özge Kiraz da gıda israfını azaltmaya yönelik adımları açıklayarak, “Dünya kaynakları azalıyor ancak nüfus artıyor. Yılda 931 milyon ton gıdayı çöpe atıyoruz. Bu rakamın yüzde 61’i evlerde, yüzde 26’sı işletmelerde, yüzde 13’ü ise perakendede gerçekleşiyor.
Gıda İsrafına Yönelik World Resources Institute WRI Projesi’nin Türkiye Hareketi’yle 2030 yılına kadar gıda israfını yüzde 50 azaltmayı hedefliyoruz. Artık her işletme iyi ürün üretiyor, artık önemli olan sağlıklı ambalaj, geri dönüşüme ve ekolojiye katkı sağlayabilmek. İlk adım olarak kaynağında azaltmak için; kaynağında üretmek ve kaynağında tüketmek diyoruz.
Öte yandan ürün atığa dönüşmeden önce ürünün tüketilmesini sağlayabilmek gıda atığını azaltmada çok önemli bir adım olarak öne çıkıyor” şeklinde görüşlerini dile getirdiler.
Öte yandan Eker’in 10-20-30 ve Metro’nun 360 Derece Gıda Atıkları ile Mücadele projelerine de yer verildi.
“Ballara 330 ayrı analiz gerçekleştiriyoruz”
Tedarik Zincirinde Şeffaflık ve İzlenebilirlik panelinde konuşan Balparmak Genel Müdürü Onur Özyurt ise; doğal balın bakılarak ya da koklanarak anlaşılamayacağının altını çizerek, “Bal taklit edilebilir. Pandemiyle birlikte evimizde veya restoranlarda tükettiğimiz ürünlerin içeriğini daha çok merak etmeye başladık.
Arının yaptığı balın içeriğinde ne olduğunu anlamanın tek yolu analizdir. Bal satın alırken genel olarak ve en çok dikkat edilen kriter doğal bal olması. Bal sonradan düzeltilebilen bir ürün değil. Kovandan sofraya sağlıklı balı ulaştırıyoruz ve kovandan sofraya izlenebilirliği sağlamak için de gelen ballara 330 ayrı analiz gerçekleştiriyoruz.
Ar-Ge merkezimizde bize ulaşan numune balların 2015-2017 yıllarında yüzde 48’i 2018-2020 yılları arasında ise yüzde 53’ü Balparmak kalite standartlarına uymadığı için reddedildi. Bu rakam 2021’de ise maalesef yüzde 70’e yükseldi. Öte yandan doğallığın teminatını etiketlere işledik. Bu etiketle ürünün orijinal olduğunu ve balın analiz raporlarına ulaşabiliyorsunuz.
Bu sene Türkiye’deki bal üretimini maalesef orman yangınları belirledi ancak tek konu bu değil. Balı etkileyen bir diğer konu da küresel ısınma ve ülkemizde yaşanan kuraklık. Kuraklık nedeniyle bal üretimi azaldı.
Dünyada da böyle durumlar var. İleriki dönemlerde bu konuları daha çok konuşacağız. Öte yandan balın üretilemediği zamanlarda üretilebilecek polen, arı sütü gibi ürünlerin de üretiminin sağlanması için işletmelere eğitimler düzenliyoruz” dedi.
“Tarımda çok ciddi bir inovasyon süreci başladı”
Schneider Electric CPG Segment Lideri Muhterem Çaylı da “Uçtan uca sürdürülebilirlikte hammaddelerin de izlenebilmesi gereklidir. Hayatımıza artık topraksız tarım da girdi. Tarımda çok ciddi bir inovasyon süreci başladı. Bunu takip eden sürecin arkasından da proses yönetimi geliyor.
Reçete, CIP operasyonları da sistemler de çok önemli yer tutuyor. İzlenebilirliğin başka bir safhası da tedarik zinciri datalarını toplayabilme. Hangi ürünler nereye gitti, nereye dağıtım yapıldı, ne kadarı geri geldi bunları takip etmeliyiz. Her bir ürünün 300’ü aşan bilgileri mevcut. Çok çeşitli ürün yöneten bir tesisin bilgi yönetimini de çok iyi idare etmesi gerekir. Bir ürünü girdiğinizde nedir, nereye gitmiş, içeriği nedir artık tek bir etiket üzerinden bunların hepsine ulaşabiliyorsunuz.
“Ürünün tarladan raflara kadar olan süreç zincirini görmeniz artık mümkün”
Uçtan uca izlenebilirlik her işletme için çok ama çok önemli” derken; panelde söz alan Kalite Sistem Merieux NutriSciences Türkiye Genel Müdürü Sabahnur Demirci de, dijital çözümlerinden bahsederek, “Tarladan tüketiciye kadar izlenebilirliğin sağlanması eskiden mümkün olmuyordu. The Crystalchain Solution teknolojisiyle ürünün tarladan raflara kadar olan süreç zincirini görmeniz artık mümkün. Tabii bu zincirin bütün halkalarının eksiksiz olabilmesi için paydaşların bu sisteme bilgi girmesi gerekiyor. Kullanıcı dostu, çok rahat uygulanabilecek, paydaşların çok rahatça dahil olabileceği bir sistem bu” dedi.
İkinci günün son paneli olan Şehirde Tarım Olur mu? Dünyada ve Türkiye’de dikey tarım ve sürdürülebilir bir ekosistemde dikey tarımın faydaları hakkında konuşan Plant Factory Kurucu Ortakları Halil Beşkardeşler, Emre Kaynar, Anıl Sönmez ve Ahmet Güney de kurdukları teknolojinin ölçeklenebilir tarım yaptığının altını çizerek; “Yüksek hacimlere çıkma hedefimiz var. Bizim yaratmaya çalıştığımız en önemli amaç ve değer bitkiyi anlamak. Bitkiyi anladığınızda zaten gerisi arkadan geliyor.
Öncelikle yeşil yapraklı grupları üretmeyle başladık. İleriki dönemlerde budanabilen meyveler ve domatese yönelmeyi düşünüyoruz. Özellikle demir ve kalsiyum eksikliğini gidermek için de ürünler üretmeye başlayacağız. Yeni yatırım aldık ve bu yatırımı da daha çok büyümek için kullanacağız. 2022 yılının başında yeni tesisimizin açılışını yapacağız. 2028’e kadar da 9 milyon adet ürünlük bir hacme denk geliyor.
Tarım denilen şey zaten doğal bir şey değil. Geleneksel tarım devam ediyor. Tohumları büyütmek için sürekli gübre ve ilaç gerekiyor. Kapalı alanda yapılan dikey tarımda ise geleneksel tarımın verdiği zararı engelliyoruz. Suyu az tüketiyoruz, karbon ayak izini azaltıyoruz ve ürün firesinin önüne geçiyoruz. Tarımı en avantajlı şekilde yapmaya çalışıyoruz” şeklinde konuştular.